12 Eylül 2018 Çarşamba

Mavi Hap

Yine bir cumartesi sabahının verdiği güneş ışıklarıyla uyanıyorum bugün. Hafta sonu işe gitmek zorunda değilim, bu güzel bir şey.  Zombi artıklarını temizlemek artık o kadar yormaya başladı ki narin bedenimi, ellerim artık günden güne zombi pisliklerinin asidinden erimeye başladı. Bu lanet olası zombiler masa başında çalışmakta oldukça başarılı olmalarına rağmen, nasıl oluyor da kalkıp tuvalete gitmeyi beceremiyorlar? Bu sabah kahve içmeyeceğim. Her sabah koku duyumu köreltmek için kokladığım sarımsaklar burun deliklerimde kalıcı hasar bırakmakla birlikte tat alma duyumu da öldürdü sanırım. Kahvenin tadını alamıyorum. Kulbu kırılmış çekmecemden biraz sonra çıkartacağım altında nokta kadar delik olan çoraplarımı giyip dışarı çıkmak istiyorum. Hem belki Sait Faik de gelir. Bugün o da izinli. Geçen haftasonu birlikte lunaparka gitmiştik. 4 cücenin içeri girenleri korkutmaya çalıştığı korku treninde Sait Faik’in korkmamasına şaşırmamıştım. Ancak yüzündeki bu memnunsuz durum beni de derin düşüncelere resmen saplamıştı. Bataklık gibi batıyordum sürekli olarak. Nasıl bu hale geldik. 5 senedir bu dünyadan nasıl çıkamadık anlam veremiyordum. Doğduğum yerde, Rahmet amcanın yumurtalıklarını sıkarak ona istiklal marşını tersten okuturken, polislerin üstüme tükürerek beni öldürmelerine razıydım. Buradan çok sıkıldım. Sait Faik ile buluşmam gerekiyor.

Sıkışıp kaldığımız bu dünya sanırım geceleri rüyamda gördüğüm olaylar yüzünden. Her gece rüyamda uykumdan uyandığımı ve bana mavi bir hap içirdiklerini görüyorum. Bir sedyede uyanıyorum ellerimin ayaklarımın ve bağlı olduğunu farkediyorum. Ardından odadaki kapının üstünde bir kırmızı ışık yanıyor ve odaya yüzlerini henüz göremediğim ancak insan görünümünde olduklarını anotomilerinden anladığım, kokuları sürekli değişen dolayısıyla farklı kişiler olduğunu tahmin ettiğim varlıklar tarafından zorla mavi hap içmeye maruz bırakılıyorum. Bu bir döngü. 5 yıldır bu kapana sıkışmamızın tüm sebebi bunlar. Tahmin etmedikleri belki de tahmin edemekleri ise yaklaşık 1 haftadır bu mavi hapları içmeyip tuvalete götürdüklerinde ağzımdan lavaboya tükürmem. 1 haftadır sabahları uyandığımda daha dinç ve daha rahat hayal kurabilir durumdayım. Sait Faik’i bulmam gerekli. Evine gitmeliyim.


Artık otobüs kullanmayacağım. Hafta içi her gün mesai saatlerinde pisliklerini temizlediğim zombilerin kullandığı otobüslere binmek zoruma gidiyor. Ahırımdan atımı alıp öyle yola koyulacağım ancak bu vampir polislerinden sıyrılmanın bir yolunu bulmak zorundayım. Bunlar oldukça sinsi yaratıklar. İşlediğiniz ya da işleyeceğiniz en ufak suçu gerçekleştirmeden önce kokusunu alıp sizi enseleyebiliyorlar. Bu yüzden 1 hafta önce internetin derinlerinde ticaret gerçekleştiren gizli bir vampir düşmanı insan grubunun forum sitesinden aldığım kurtadamı, dışarıya salmak zorundayım. Böylece onlar kurtadam ile oyalanırken ben de rahatça atıma atlayıp Sait Faik’e gidebilirim.

Gözüm kararıyor, sanki pilim bitiyormuşçasına uyarı veriyor bedenim. Neredeyse atın üstünde uyuyakalacağım. Hangisi Sait’in eviydi? Hatırlayamıyorum. Gece içtiğim 22 bardak kımız mı beni bu hale soktu yoksa yine rüyamda gördüğüm o olayı yaşama saatim mi geldi? Sait, uyan yola çıkıyoruz. 

Sait? 

26 Eylül 2013 Perşembe

Fazla akbili olan yok mu?

Sait Faik ile bindiğimiz otobüsün tam olarak nereye gittiğini kestiremiyoruz,üzerimizde bir ağırlık var sanırım yeni bir hikaye yazma aşamasında sait.Cebimden çıkardığım akbili otobüse basarken bir yandan da durakta bekleyen zombilerin nasıl bu kadar topluma ayak uydurduğunu düşünüyoruz.

Akbilimiz boş...
"Fazla akbili olan var mı?"diye bağırdı sait,biraz utangaç bir tavırla otobüsü süzdükten sonra aslında vampir olduğunu düşündüğümüz bir başörtülü abladan akbil aldık,sait vampir ablanın yanına oturdu.
Bu dönemde kan bulmanın zorluğundan bahsetmeye başladı sait,"kan merkezleri yaralılara kan yetiştiremediği için Türkiye'de kan bulmak çok zor" diye lafa girdi ablamız.
Düşüncelerimizde haklı çıkmıştık,abla vampirdi...

Birkaç durak ilerledikten sonra 3 zombi bindi otobüse,nasıl bu kadar adapte olmuşlardı bize?
Ne zaman işe başlamışlardı?
Toplum neden yadırgamıyordu zombileri?
Kafamda deli sorular vardı,uzun zamandır bir odada kapalı kalmıştım ve hiçbir gelişmeden haberim yoktu,Sait ise geçmişten gelmişti,yanımda otururken otobüslerin aslında ne kadar konforlu hâle geldiğini düşünüyordu.

Vampir ablamız pek de hoş bulmadığı için bizi uyardı.
"Kanun çıktı evladım, artık ırkçılık yok ülkemizde" dedi.
"Irkçılık mı?" dedik
"Evet geçen yıl çıkan zombi salgınından 3 ay sonra devlet zombileri yasalarla korumaya başladı" dedi

Aman allahım bu nasıl bir devlet diye düşündük Sait'le...

Otobüsten indiğimizde samimi bulduğumuz bi zombi abiye bu salgının neden bu kadar çabuk sonlandığını,neden dünyanın zombi filmlerindeki gibi çökmediğini sordum,aldığım cevap karşısında gerçekten hayret ettim.

"Kapitalist düzen be abicim"

ve o anda Sait'in ağzından o mükemmel kelimeler döküldü

"Amaaan be olum,geçmişe mazi geleceğe niyazi..."

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Hoşçakal yumuşacık duvarları olan beyaz oda

Yeni bir güne başlarken ihtiyacım olan tek şeyin aslında bir kahve olduğunu farkettim,bir süredir olağandışı bir olay olmuyordu ve aradan geçen zaman beni haliyle olgunlaştırmıştı.Zaman yolculukları,bilimkurgu hikayelerinden fırlayan karakterler bünyemi o kadar yormuştu ki sanırım ilginç bir olaya rastgelsem bile bunu farkedecek gücüm yoktu.İçiyordum,kafeinin kötü kollarına o kadar düşmüştüm ki,neden bu kadar içtiğimin bile farkına varabilmem yaklaşık 2 hafta sürdü...

Özlemiştim,gerçekliği değil anormalliği özlemiştim.Uçmayı,kaçmayı,ışınlanmayı,ellerimin üstünde yürümeyi özlemiştim.Kapısını haftalarca açmaya çalıştığım ancak başaramadığım o beyaz,duvarları yumuşak odanın içerisinde yalnızca bedenim değil,hayalgücümde sıkışmıştı.
Sessizlik hüküm sürüyordu,sanki bağırmak istesen de ses dışarı gitmeyecekmiş hissi uyandırıyordu.Hem neydi bu duvarlardaki yastıklar allahasen?Ben zaten ölmeyi sevmem ki dostum,ölmek kötüdür,insanları arkanda bırakmak kötüdür.Zaten istesemde ölemem ben,ölümsüzüm ama yalnızlık en büyük işkenceymiş gerçekten.Ölmekten beter.
Sait'in de dediği gibi bir hişt sesine muhtaçtım,"nereden gelirse gelsin;dağlardan,kuşlardan,denizden,insandan,,hayvandan,ottan,böcekten,çiçekten...bir hişt hişt sesi gelsin"

Dostum,daha dışarı yeni çıkmıştım ki havada salvo yapan kuşlarla karşılaştım.Sanki kuşlar benim burdan çıkışımı haftalardır bekliyormuş ve çıkınca mutluluktan bunları yapıyorlarmış hissine kapıldım.Deniz kıyısına gittim denizle konuştum,ben yokken çok değişmiş buralar,mahalle,insanlar...
Rahmet amca ölmüş dostum,biliyor muydun? Rahmet amca ölmüş.Ne kadar aramızdaki bağ iyi olmasa da Rahmet amcayı severdim ben,Allah rahmet eylesin.Gülsüm abla taşınmış,şimdi kim bana kendi yaptığı o özel patatesli böreklerden getirecek?Yeni hayatıma alışmam zor olacak ancak yanımdaki en büyük destekçim,Sait,onunla bu hayata adapte olabilirim.

Evet Sait,bildiğin Sait,Sait Faik Abasıyanık olan Sait. 
(Size bir sır vereyim Sait'in abası falan yok, tamamen nüfus müdürünün ibneliğiymiş.)

7 Temmuz 2013 Pazar

Legolas'ın ölümü

Sevgili günlük,bugün istemsizce ağlayarak yatağımdan kalktım.Rüyamda elf Legolas'ın öldüğünü görmüştüm.Elf Legolas'ı severim dostum,elfler iyidir uzağı gören insandan zarar gelmez derdi annem.Rüyamda İstanbul'un merkezindeydik,Legolas kardeşimle beraber suçlu kovalıyorduk,at arabasında polis telsizini dinlerken bir ihbar geldiğini farkettik.Usulca kulağımızı telsize yasladık,ihbar Beylikdüzü'den geliyordu.Birisi,upuzun sakallı bir hacı amcanın sakalına makasla kesik atıp kaçmış.Bütün polisler hızlı bir şekilde Beylikdüzü'ne akıyor...Beylikdüzü'den nefret ederim dostum.İstanbul sınırlarında olmasına rağmen neredeyse oraya gitmek ülke değiştirmekten daha uzun sürüyor,bir gün çıkıp Beylikdüzü'ne vize uygulaması başlatacaklar diye korkuyorum,çünkü bana vize vermezler dostum,pasaport bile vermediler...


Yaklaşık 3 saatte Beylikdüzü'ne varmıştık,ancak suçlu çoktan tüymüştü elimiz boş dönmek zorunda kaldık.Bişeyler eksikti dostum,bizi gaza getirecek,hızlandıracak bişeyler eksikti,elinde ok ve yay olan bir elf ve hiçbirşey yapmayan benden oluşan bu takımımıza kıyafet bulmalıydık belkide.
Ben çırılçıplak soyunup tüm vücudumuzu diş macunuyla kaplamayı teklif ettim,ancak bu fikir Legolas'ın pek hoşuna gitmedi."Saçlarıma bişey süremem :S" diyerek reddetti.Bu elfler saçına ne kadar meraklı arkadaş,geçen gün iett otobüsünde içeriye rüzgar giriyor ve saçları havalanıyor diye ok ve yayla otobüsteki insanları tehdit ederek otobüsteki bütün camları kapattırmıştı...
Neyse ben kafaya koymuştum, artık ve dediğim gibi bir kıyafete ihtiyacımız vardı.Hemen bir spor mağazasına girip kıyafet bakmaya başladık ancak çıktığımızda yanımızda 4 kot pantolon 2 gömlek ve 2 t-shirt vardı.Kapitalist düzenden nefret ediyorum dostum,o yarattıkları iğrenç,pislik mağazalar seni öyle bir etkiliyor ki resmen kendini kaybediyorsun alışveriş yaparken,ne alacağını unutuyorsun.Aslında komünizm'i de sevmem dostum,belki de bu yüzden bana pasaport vermediler,kararsızım diye,halbuki,pasaportumu alsam şimdi Malatya'da güneşleniyordum...

Lanet olası durumumuzda mağazadan bir elbise alamayacağımızı farketmiştik,mecburen terziye gittik.Terzi bize "tam size uygun bir kıyafetim var" diyince aslında heyecanlanmadım da değil yani.Doğruyu söylemek gerekirse ben küçüklüğümden beri terzilerin gerizekalı olduğunu düşünürüm,çünkü bir terzinin kendi söküğünü dikememesi için gerizekalı olması gerekir,o koskoca elbiseleri diken adam nasıl kendi söküğünü dikemez inanılır gibi değil.
Legolas'a bir poşet verip kabine soktu,yaklaşık 3 dakika sonra lego kabinden çıktı (beraber takıldığımız süre içinde Legolas'a lego demeye başlamıştım,çok komikti) Üzerinde bir tayt vardı ve bütün vücut hatlarını kaplamıştı.Gerçekten rezalet bir kıyafetti ayrıca tayttı.
İnanılmaz panik olmuştum,Legolas bu taytı giyerken hiç mi farketmemişti?Lanet,lanet,lanet.


Evet panik yapmıştım çünkü elflerin tayt vb vücuda yapışan kıyafetler giymesi orta çağda yasaklanmıştı.Ortaçağ insanı ne kadar gerikafalı ya,bıraksana olum adam ne giymek istiyorsa onu giysin.Galiba elflerde saç falan uzun olduğu için kendi aralarında "beyler iyice karıya benzemeye başladık şunları yasaklayalım" diyerek bu kanunu çıkarmışlar...
Legolas'ın aynaya bakmaması için elimden geleni yapmıştım ancak engel olamadım.Legolas oracıkta eriyerek öldü...
Mandos'un salonlarına selamlar,elf kardeşim orada...

18 Nisan 2013 Perşembe

Seni lanet olası pislik

Sevgili günlük bugün büyük bir sessizlikle uyandım.O kadar büyüktü ki resmen evin her köşesini kaplamıştı.Hemen bişeyler yapmalıyım diye düşündüm ve müziği sonuna kadar açtım.Ardından salona kadar amuda kalkarak gittim.Çok heyecanlanmıştım ama eğlencemi bir kapı zili bölmüştü.Eğlencemin bölünmesini sevmem dostum,hemen gidip kapıyı açtım.Sesten rahatsız olan Rahmet amca beni uyarmaya gelmişti.Tehditkar tavırlarla salladığı parmağını tutup ağzıma sokup emmeye başladım ardından ıslattığım parmağını kulağına soktum.Aslında yaşlılara saygılı  bir insanım ama sabahın köründe gerçekten tam bir canavara dönüşmüştüm.Burnunun ucunu da bir elimle sıkmaya başlayınca Rahmet amca çılgınlar gibi ağlamaya başladı ve koşarak evinin kapısına doğru gitti.Kapıyı hızlı bir şekilde kapatıp kendimi balkona attım.Lanet olsun dostum artık bir suçluydum yaşlı bir insana karşı şiddet suçu işlemiştim.Şüphesiz ki Rahmet amca polislere çoktan haber vermişti.Polisleri sevmem dostum,yolda yürürken kimlik soran yunus ekiplerine evde unuttum dediğimde beni tokat manyağı yapmışlardı.
Bir yandan kendimi dizginlemeye çalışırken diğer yandan da apartmanın bahçesinde top oynayan çocukların gol yediğinde kaleciye sırayla kafa atmalarını izliyordum.Kaleci yediği her kafadan sonra daha  kolay gol yiyor ve daha çok kafa yiyordu ölmesi an meselesiydi.Balkonda etrafıma bakındım çünkü olaya bir şekilde müdahale etmeliydim.Balkondaki çekmecede patates ve soğan olduğunu gördüm tuttuğum gibi 2 şer 3 er çocuklara fırlatmaya başladım ancak bu çocuklar kaçın kurasıydı dostum.Her birisi yediği onca kafaya rağmen attığım patates soğanları havada yakalayıp bir hırdavat arabasına yükledi ve "battessss soğannn" diye bağırarak satmaya başladılar.
Sinirlendim ve içeri girdim tam televizyonun içine ayağımı sokmaya çalışırken tekrar kapı çaldı koşarak gittim delikten baktım gelen Rahmet amcaydı.Kapıyı açtım benden özür diledi bende kendisinden özür diledim ancak aklıma birşey takılmıştı Rahmet amca neden bu kadar kolay geri adım atmıştı ki? Elini öpmem için uzattığında öpermiş gibi yaparak rukûya yattım ve Rahmet amcanın yumurtalıklarını kavradım istiklal marşını söyle diye de bağırmaya başladım.
Rahmet amca o kadar sesli istiklal marşını okumuştu ki apartmandaki bütün sakinler kapılardan dışarı çıkmıştı ve olaya tanıklık etmişti beni polise Rahmet amca şikayet etmemiş olabilirdi ancak bu aşşağılık ve lanet olası komşular kesin polise şikayet edecekti...
1 saniyelik bir sessizliğin ardından benimle uğraşırsanız hepinizin sonu budur diye bağırdım ve Rahmet amcayı bıraktım.Hepsi ani bir hareketle içeri girdiler ve kapılarını kilitlediler.Sanırım işe yaramıştı artık bu konuyu sonsuza kadar kapatmıştım.11 numaradaki Necla abla asansöre bindiğinde sigortaları indirip 3 saat orda mahsur kalmasını sağladıktan sonra apartmanda çıkarttığım ilk olaydı,halbuki bina yönetici toplantısında bütün kekleri ve bisküvileri yememe izin verirlerse onları rahat bırakacağıma söz vermiştim...
Şartlar insanı gerçekten zorluyor dostum bugün verdiğim sözden döndüm ve artık eskisi gibi olamam...

2 Nisan 2013 Salı

Gemiye geri dönüş

Selam günlük
Birisi bana zaman makinasına sahip olduğunda n'aparsın dese sanırım kilitlenip kalırdım.Ancak birisi bana direk zaman makinasını verince işler değişti yaşadığım olayları tek tek anlatmam lazım.
Bu sabah Rober Hatemo'dan "Ne de güzel olmuşsundur beyazlar içinde sen" şarkısını bağıra bağıra söylerken uyandım.Gerizekalı mıyım?Sanırım evet...Kendime geldikten sonra salona gidip bilgisayarı açtım yaşadığım olaylardan sonra bugün çok sıradandı dostum ve ben sıradanlığa alışkın bir insan değilim.Anladım ki televizyon sektörü gibi internet sektörüde bitmiş eskiden internet çok zevkliydi dostum.Bilgisayarın başına bir oturdun mu saatlerce kalkmazdım.Ancak internette televizyon kanalları gibi bozmuştu artık.Sanki bilgisayarda bile izdivaç programları vardı ve ben izdivaç programlarını sevmem.İnsanlar evleneceği insanı kendi bulup aşık olursa evlenmeli, mal gibi pazardan almamalı...Aklımdan tam bunlar geçerken bir anda salonun ortasında benim gece pijamalarıma sahip ve silahlı bir uzaylı belirdi.Aslında bu ciddi bir sorundu ama kendimi gülmekten alıkoyamıyordum.Offf gerçekten çok komikti ve karnıma ağrılar girmişti.Ben gülerken uzaylı omzuma elini koydu ve bizi ışınladı.İnanamıyordum dostum tekrardan o uzay gemisindeydim.Yarım kalan bir işim vardı o gemide,öldürmem gereken bir uzaylı...

İlk başta neler olduğunu anlamamıştım ama üzerinde gece pijamalarım olan uzaylılar beni bir odaya götürdü işte ordaydı.En yetkili olan uzaylı ordaydı dostum.Ellerini beline koymuş,bisiklete benzeyen bir alete bakıyordu.Beni tekrar almalarının çok mantıksız olduğunu çünkü başka gece pijamasına sahip olmadığımı  açıklamaya başladım."Bu" dedi.Anlamsızca gözlerimi kısarak uzaylının suratına baktım.Suratına baktım çünkü ciddi bişey anlatıyordu ve üzerindeki elbiseleri her gördüğümde gülüyordum.Suratına odaklanarak bu sorunu atlatabilirdim.Bu bir zaman makinası dedi...

Zaman makinası mı? Vay be dostum yıllardır bütün insanların hayalini kurduğu alet bu muydu? Gerçekten bisiklete benziyordu bu uzaylıların tam bir dingil olduğunu bildiğim için test etmek istediğimi söyledim.Yetkili olan uzaylı lafımı keserek biz de seni bunun için getirdik dedi.Bu şeyi çalıştırmayı bir türlü başaramadık.Uzaylı daha  lafını bitirmeden atladım makinanın üstüne,çünkü o da benim lafımı kesmişti ve lafımım kesilmesinden hiç hoşlanmam dostum.Biraz inceledikten sonra pedalları çevirmeye başladım ve birden bire etraf bembeyaz bir ışıkla kaplandı.Lanet olsun dostum sanırım zamanda yolculuk etmiştim...
Dingil uzaylılar koskocaman bir uzay gemisi yapacak teknolojiye sahiplerdi ancak hiç hayatlarında bisiklete binmedikleri için bu şeyi çalıştıramamışlardı,bisikleti severim dostum ehliyet almadan kullanabileceğiniz bir taşıt.Beyaz ışık gittiğinde kendimi başka bir gezegende buldum burası dünya olamazdı çünkü denizler lavlarla doluydu.En azından camdan gözüken durum buydu.Arkamı döndüğümde doğum yapan bir uzaylı gördüm,bu uzaylı beni kaçıranların ırkındandı ayrıca doğumhanede bir sürü uzaylı vardı.Doğan uzaylıyı hemen havaya kaldırdılar ve işte gelecekteki komutanımız diye bağırmaya başladılar.Aradığım fırsat bu fırsattı dostum bu beni kaçırıp gece pijamalarımı çalan ve o süre zarfında beni çıplak bırakan dingil komutandı...
Bişeyler yapmam lazımdı hemen gidip çocuğu uzaylı doktorun elinden kaptım ve makinaya atladığım gibi o zamandan uzaklaştım.Kendi zamanıma tekrar dönmüştüm dostum ve yine uzay gemisine.Komutana çocuğu verip (yani kendi bebekliğini verip) işte bu,makinanın çalışmamasının sebebi bu dedim eğer bu çocuğu öldürürseniz artık sizin ırkınızda bu makinayı kullanabilir dedim.Dediğim anda komutan silahını çıkardı ve çocuğa 8 el ateş etti.Bu uzaylıların dingil olduğunu biliyordum dostum ama dediklerime bu kadar inanacaklarını da tahmin etmemiştim açıkçası.Yaklaşık 2 saniye sonra komutan ortadan kayboldu gerizekalı kendi kendini öldürmüştü ve bende intikamımı almıştım hemen zaman makinesine atladım ve 1 saat öncesine gittim artık evdeydim ve pijamalarımı giyen uzaylılarda artık yoktu kurt gibi acıkmıştım...

31 Mart 2013 Pazar

Bu uzaylılar tam bir pislik

Selam günlük

Bir günüm sıradan geçse olmaz mı? Olmaz sanırım,bu sabah kalkar kalkmaz kendimi yine bir takım olaylar zincirinin içinde buldum.Uyandığım yer evim değildi ve üzerimdeki kıyafetler gece pijamaları değildi.Aslında pijamaları sevmediğimi söylemiştim dostum ama üzerimdeki kıyafetlerin değişmiş olması değişme sürecinde bir süre çıplak kaldığımı aklıma getirmişti.Lanet olsun çok büyük bir düşmanla karşı karşıya olmalıydım.Kendimi odanın dışına atıp eve dönmenin bir yolunu bulmalıydım ama bir yandan da bana bu kötülüğü yapmış adamı yakalayıp burnunun içine kürdanı dokundurarak ölene kadar hapşırtmayı planlıyordum.Derin bir ikilem yaşadıktan sonra 2.seçeneği seçtim.Bir sorun vardı oda kilitliydi…Odaya yaklaşık yarım dakika sonra bir adam girdi ve ellerini açıp bana biri kırmızı biri mavi 2 hap uzattı.Sanırım beni tekrar uyutmaya çalışıyorlardı.Hemen alnımdaki sakızı aldım ve ensesine yapıştırdım.Evet alnımdaki sakızı aldım dostum,ben geceleri uyurken sakızımı boğazıma kaçmasın diye anlıma yapıştıran biriyim.Ensesine sakız yapıştırma fikri gerçekten muhteşemdi çünkü adamın yapacak hiçbir hamlesi kalmamıştı.Adam sakızla boğuşurken kendimi dışarı atmıştım…
Dostum o anı nasıl anlatacağımı bilmiyorum uzay gemisindeydim ve gerçekten manzarası mükemmeldi.Duvarlarda bir sürü bayan resmi vardı ve kendimi ne kadar tutmaya çalışsamda dayanamadım ve hepsine masanın üstündeki kalem ile bıyık çizdim.Yapmak zorundaydım dostum sonuçta bulmaca çözerken enfeksiyon kapmıştım bir bayan resmi gördüğümde otomatik olarak bıyık çizmeden duramazdım.Peki neden bu duvarlarda bir sürü bayan resmi vardı? Kafamda deli sorular dolaşıyordu tam o  sırada bir kapı açıldı ve içeri bir sürü adam girdi,adamların hepsinin üzerinde benim gece pijamalarımdan vardı dostum çok komik görünüyorlardı…
Birkaç dakika boğuştuktan sonra ellerimi ayaklarımı bağlayıp bir sandalyeye oturttular.Çok fazla kayıp vermişlerdi bu savaşta 3 tanesinin saçını çekmiştim 1 tanesinin kulağını ısırmıştım.Elimden gelen buydu dostum hiçbir silahım yoktu sonuçta.Kapı tekrar açıldı ve içeri kıdemli olanlarından birisi girdi.Bırakın gitsin istediğimizi aldık dedi.Ne almışlardı?Gece pijamalarımın desenini mi?Bu uzaylılar en az benim kadar dengesiz olmalıydı.Oysa isteseler yatağımın altında bulunan ve içi tamamen dolu olan bayram çikolatası kutusunu alabilirlerdi.Bu beni daha çok yıpratırdı dostum.Sonuçta annem artık büyüdüğüm için eve gelirken çikolata almıyordu…
Bunları düşünürken bir anda gözlerim karardı ardından sanırım bayıldım.Hainler beni uyuşturucu iğneyle vurmuş olmalıydı bu hiç adil değildi dostum daha o adamı öldürmeyi başaramamıştım bile ama ne pahasına olursa olsun o adamı bulacaktım ve intikamımı alacaktım.Gece pijamalarımı da vermemiş namussuzlar.Lanet olsun…